04 Mayıs 2025 Pazar
Son yıllarda Türkiye’de “kürsü milliyetçiliği”, “televizyon milliyetçiliği”, “sosyal medya milliyetçiliği” gibi yeni nesil, icradan yoksun bir milliyetçilik türü moda haline geldi. Bu furyanın başını, bürokraside, akademide ya da sahada bir tek somut projeye imza atmamış; devlet adına bir satır rapor yazmamış; herhangi bir kamu görevinde bir Allah günü hizmet üretmemiş, bir kamu projesinde yöneticilik yapmamış; yalnızca sloganlarla var olan siyasetçiler veya siyasetçi olmak isteyenler çekiyor.
Atatürk’ün veciz sözlerini alt alta dizerek milliyetçi olunmuyor. Milliyetçilik, edebi hitabet yarışması değil; millet için emek, mesai ve fedakârlık meselesidir. Türk gençliğine samimi bir tavsiyem var: Koltuklarından başka hiçbir şeyi muhafaza etmemiş, kendi siyasi kariyerinden başka hiçbir şey kurmamış veya geçmişlerini kavgayla, hapisle, gürültüyle, süsleyen kişilerin peşinden gitmeyin.
Peşinden gidilecek insanlar, siyasi vitrin figürleri değil; bilgi, üretim ve hizmetle yükselmiş profesyoneller olmalıdır. Doğrudan kendi başarılarıyla değer kazanmış insanlar, bu milletin yolunu aydınlatır. Gerçek Türk milliyetçiliği; hamasetle değil, hizmetle yapılır.
Milliyetçilik halkı kutuplaşmaya, öfkeye, kine yöneltmekle değil; somut üretimle anlam kazanır. Türk milliyetçiliği, milleti için taş üstüne taş koyma iradesidir. Devletin kapasitesini güçlendiren, milletin refahına katkı sunan her somut adım, gerçek bir milliyetçilik eylemidir.
Bu nedenle Türk gençliği, gösterişe, slogana değil; üretime bakmalıdır. Kimsenin siyasi kariyerine basamak olmamalıdır. Atatürk’ün şu sözü, bu ayrımın pusulası olmalıdır: “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.”
Bu söz Türk gencinin profesyonel hayata başlangıç sözü olmalıdır. Gençliğinizi siyasi parti dehlizlerinde zaman kaybederek, siyasetçinin kalabalık olsun diye çağırdıklarından biri olarak heba etmeyin. Siyasi parti teşkilatlarına değil, devlete millete hizmet edin.
Dünyayı, Türkiye’yi, ilimi, bilimi, teknolojiyi tanıyın. Çalışın, üretin, gezin, görün, öğrenin, eğlenin. Çok istiyorsanız eğer, ben oldum dediğiniz gün siyasete atılırsınız. Olamayanlardan olmayın vesselam…
AYŞE SUCU
DEM Parti Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, 15 Nisan 2025 akşamı geçirdiği kalp krizi ve aort yırtılması nedeniyle İstanbul Florence Nightingale Hastanesi’ne kaldırıldı. Acil müdahale sonrası kalbi iki kez duran Önder, 12 saat süren bir ameliyatla aort kapağı değiştirildi ve damar onarımları yapıldı. Ameliyatın ardından yoğun bakım ünitesine alındı ve ECMO (kalp-akciğer destek cihazı) desteği verildi .
Maalesef, 3 Mayıs 2025 tarihinde saat 16:10’da çoklu organ yetmezliği nedeniyle 62 yaşında hayatını kaybettiği açıklandı .
Önder’in vefatının ardından DEM Parti Eş Genel Başkanları ve MYK üyeleri İstanbul’a geçti. Cenaze programı hakkında henüz net bir bilgi paylaşılmadı .
Önder, siyasetçi kimliğinin yanı sıra sinema ve tiyatro oyunculuğu geçmişiyle de tanınıyordu. Aynı zamanda, 1990’lı yıllarda Abdullah Öcalan ile görüşmelerde bulunan İmralı Heyeti’nde yer alarak, “Terörsüz Türkiye” sürecine katkı sağlamıştı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yeni makroihtiyati tedbirlerle Türk Lirası’na (TL) geçişi teşvik etmeye çalışması, para politikasında bir süredir izlenen “normalleşme” sürecinin devamı olarak okunabilir. Bu adımların temel amacı:
Ancak uzmanların da belirttiği gibi, sadece teknik düzenlemelerle güvenin yeniden inşa edilmesi oldukça zor. Son yıllarda ekonomi yönetiminde yaşanan tutarsızlıklar, piyasa mekanizmalarının zaman zaman devre dışı bırakılması ve enflasyonun uzun süre yüksek seyretmesi, ekonomi ile toplum (ve yatırımcılar) arasında ciddi bir güven erozyonu yarattı.
Bu tedbirler kısa vadede dövize olan iştahı azaltabilir ama uzun vadeli sonuçlar için istikrarlı, öngörülebilir ve reform odaklı bir ekonomik yol haritası şart.
Bazen bir haber düşer önümüze…
Bir çocuk, bir kadın, bir masum acının en çıplak hâliyle karşımıza çıkar. O an boğazımız düğümlenir, yüreğimiz kanar ve insan olduğumuzdan utanırız. İşte o an, içimizde susmuş bir feryat dile gelir:
“İnsan nedir?”
İnsan, yalnızca düşünen bir varlık değildir; hisseden, acıyan, utanabilen bir varlıktır. Lâkin ne garip tecellîdir ki, insan aynı zamanda en derin yarayı da, en büyük zulmü de yine insana açandır. O hâlde soralım:
İnsanı insan yapan nedir — aklı mı, vicdanı mı, yoksa seçme kudreti mi?
Hayvan öldürür; çünkü doğası gereği yaşamak zorundadır. Ama insan öldürür, kirletir, tecavüz eder; çoğu zaman hiçbir zorunluluk olmadan, sırf kudreti yettiği için. Ve işte bu fark, onu yüceltmesi gereken aklını, bazen bir cehennemin anahtarına çevirir.
İnsan, sadece “yapabilme” kabiliyetiyle tanımlanmaz; “yapmama” iradesiyle sınanır.
İnsanı insan yapan, gücü değil — sınırı, şehveti değil — merhametidir.
Bir canı kurtarmakla başlar insanlık; ama bir canı acımasızca ezmekle yıkılır.
Sapkınlık, yalnızca bir bireyin suçu değildir; aynı zamanda değerlerini yitirmiş bir toplumun sessiz ortaklığıdır. Çünkü susmak, kötülüğe rıza göstermektir. Ve bazen susmayan bir vicdan, susan binlerce dilsiz akıldan daha insanîdir.
İnsan iki uçlu bir varlıktır:
Bir yönüyle melekleri geçebilir, adaletiyle dünyayı ihya eder.
Bir yönüyle şeytanı utandırır; sapkınlığıyla varlığı kirletir.
İnsanın bu iki zıt potansiyel arasında salınan bir varlık olduğunu unuttuğumuzda, her şey mubah olur. Oysa insan olmanın asıl manası, bu potansiyeli idrak etmek ve neye dönüşeceğini, her gün, her an yeniden seçmektir.
Şimdi yeniden sor:
“İnsan nedir?”
İnsan, vicdanıdır.
Ve bir vicdan sustuğunda, bir insan eksilir bu dünyadan!..
Bazı basın organlarında, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı ve rektör atama yetkilerini iptal ettiği yönünde haberler yer aldı. Ancak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), bu iddiaların doğru olmadığını açıkladı. Açıklamada, AYM’nin 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) iptali istemiyle yapılan başvuruyu karara bağladığı, ancak düzenlemenin tümünün iptal edilmesi isteminin reddedildiği ve sadece bazı hükümlerin iptaline karar verildiği belirtildi. Bu iptallerin, “KHK ile değil, kanunla düzenleme yapılması gerektiği” gerekçesiyle verildiği ifade edildi. Dolayısıyla esasen bir iptal söz konusu değildir. Mahkemenin kararlarının 12 ay sonra yürürlüğe gireceği ve mevcut uygulamalarda bir değişiklik olmadığı vurgulandı.
AYM’nin iptal ettiği düzenlemeler, Cumhurbaşkanının Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alma yetkisi ve rektör atama usulüne ilişkin değişikliklerdir. Ancak bu iptaller, düzenlemelerin usul yönünden, yani KHK ile değil kanunla yapılması gerektiği gerekçesiyle verilmiştir. Esasen Cumhurbaşkanının rektör atama yetkisi, Anayasa’nın 130. ve 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın 13. maddeleri uyarınca zaten Cumhurbaşkanına aittir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanının yetkileri aynen devam etmektedir.
Sonuç olarak, AYM’nin verdiği iptal kararları, Cumhurbaşkanının Merkez Bankası Başkanı ve rektör atama yetkilerinin esasen iptal edilmesi anlamına gelmemektedir. Bu kararlar, usul yönünden, yani KHK ile değil kanunla düzenleme yapılması gerektiği gerekçesiyle verilmiştir ve mevcut uygulamalarda bir değişiklik bulunmamaktadır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.