Birlikte Düşünelim; buyurun…
Her din, görünürde Tanrı’dan söz eder; ama özünde insanı arar…
Çünkü insan, varoluşunun merkezinde bir yarılma yaşar. Nasıl mı? Doğar ama niçin doğduğunu bilmez, ölür ama nereye gideceğini kestiremez. İşte bu bilinmezlik, yalnızca bir cehalet değil, bir yaradır! Ve dinler, bu yarayı taşıyan varlığa, yani insana, “Sen yalnızca et ve kemikten ibaret değilsin” demek için konuşurlar. İnsan, bir düşünürün de dediği gibi, “Tanrı’yı arayan bir bedendir.”
Onun ıstırabı, sadece maddî yoksunluktan değil, anlamın yoksulluğundandır. Dinler, bu anlam kıtlığında bir yağmur duası gibidir. Augustinus, Tanrı’yı kendi iç dünyasında ararken şunu demiş: “Geç kaldım seni sevmekte, içimde olan ey güzellik!”
Bu geç kalışa hangimiz yakalanmadık? Ya da hala ne kadar farkındayız? İnsanın en kadim çelişkisidir desem yanlış olmaz herhalde! Zira insan, kendi içine en son uğrayandır. Dinlerin bu yüzden ilk sözü hep uyarıdır. Kur’an’da bu bağlamda adeta haykırır: “Uyan”, “Dön”, “Hatırla”, “Unutma”. Zira unutan bir varlık olarak insan, ancak hatırladığında kendisi olur; kendine döndüğünde ise ancak Yüce Allah’a yaklaşır vesselam…
FOTO GALERİ
05 Temmuz 2025GÜNDEM
05 Temmuz 2025GÜNDEM
05 Temmuz 2025GÜNDEM
05 Temmuz 2025GÜNDEM
05 Temmuz 2025GÜNDEM
05 Temmuz 2025GÜNDEM
05 Temmuz 2025