Mehmet Şimşek’in açıklamaları, Türkiye’nin mevcut ekonomi politikalarının yatırımcı güveni açısından olumlu bir seyir izlediği yönünde bir mesaj veriyor. Özellikle Mayıs 2023’ten bu yana uygulanan ekonomi programı vurgusu, hükümetin orta vadeli istikrar hedeflerine odaklandığını gösteriyor.

Şimşek’in mesajında öne çıkan bazı noktalar:

Küresel belirsizliklere rağmen Türkiye’nin yatırımcılar için cazip olacağı iddiası,

Güçlü makroekonomik temellerin altı çizilerek Türkiye’nin pozitif ayrışacağı beklentisi,

Uygulanan programın sonuçlarının yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı vurgusu.

Bu tür açıklamalar, hem iç kamuoyuna güven vermeyi hem de uluslararası yatırımcılar nezdinde Türkiye’yi istikrarlı bir yatırım merkezi olarak sunmayı amaçlıyor.

KÜRESEL ZORLUKLAR KARŞISINDA TÜRKİYE EKONOMİSİ

Mehmet Şimşek’in vurguladığı gibi; ticaret savaşları, korumacılık, demografik değişim, yapay zeka dönüşümü ve iklim krizi gibi etkenler küresel ekonomide ciddi belirsizliklere yol açarken, Türkiye bu ortamda istikrar arayışında.

Özellikle Mayıs 2023 sonrası uygulamaya konulan ekonomi programı; döviz kuru istikrarı, enflasyonla mücadele, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve dış ticaret açığının azaltılması gibi alanlarda önemli adımlar içeriyor. Bu reformlar sayesinde Türkiye’nin dış finansman ihtiyacına olan bağımlılığı azalmış gibi görünüyor.

TÜRKİYE’NİN EKONOMİK DAYANIKLILIĞI

Türkiye’nin küresel ticarette yaşanan parçalanmalara karşı kendine özgü bir dayanıklılık geliştirdiği anlaşılıyor. Şimşek’in vurguladığı üç temel unsur öne çıkıyor:

İç Talep Odaklı Ekonomi: Türkiye’nin ekonomik yapısının iç talebe dayalı olması, dış şoklara karşı bir tampon görevi görüyor. Bu durum, ihracat düşüşlerinden kaynaklanabilecek büyüme kayıplarını sınırlayabiliyor.

Dost ve Yakın Ülkelerle Ticaret: Dış ticaretin büyük ölçüde siyasi ve ekonomik ilişkilerin istikrarlı olduğu ülkelerle yapılması, küresel ticari gerilimlerin Türkiye üzerindeki etkisini azaltıyor.

Bölgesel Lojistik Gücü: Orta Koridor ve Kalkınma Yolu gibi projeler, Türkiye’yi hem Asya-Avrupa ticaretinde stratejik bir kavşak noktası haline getiriyor hem de bölgesel üretim ağlarına entegrasyonunu artırıyor.

Bu stratejiler, Türkiye’nin küresel ticaret sistemindeki belirsizliklerden daha az etkilenmesini ve bölgesel rolünü güçlendirmesini sağlıyor.

Düşük Borçlulukla Yatırım Çekme Potansiyeli

Mehmet Şimşek’in belirttiği gibi Türkiye’nin kamu ve özel sektör toplam borçluluğunun milli gelire oranla %93 gibi görece düşük bir seviyede olması, yatırımcılar için önemli bir güven unsuru. Bu, özellikle küresel ekonomide borçluluğun arttığı bir dönemde Türkiye’yi daha cazip kılabilir. Benzer gelişmekte olan ülkelerde bu oran %245 civarında olduğundan Türkiye, risklerin az olduğu bir liman olarak öne çıkabilir.

Demografik Avantaj ve Dijital Atılım

Türkiye’nin genç ve genişleyen çalışma çağındaki nüfusu, önümüzdeki 15-20 yıl boyunca ekonomik büyümeyi destekleyebilecek önemli bir demografik avantaj sunuyor.
Bununla birlikte dijitalleşme ve yapay zekâya yapılan yatırımlar da uzun vadeli kalkınma hedeflerine entegre ediliyor. Fiber internet altyapısı, 5G sonrası teknolojiler, büyük veri merkezleri ve ulusal GPS gibi projeler, Türkiye’nin dijital dönüşüm sürecine hız kazandırıyor.

Cari Denge İyileşmesi

Cari açık, 2023 Mayıs ayında 55 milyar doların üzerindeyken, 2024 Şubat itibarıyla 12,8 milyar dolara geriledi.

Bu gerileme, özellikle altın ithalatı hariç bakıldığında, ekonomideki ılımlı büyüme ile birlikte cari fazla verilmesi şeklinde gerçekleşti.

Bakan Şimşek, bu olumlu trendin yapısal dönüşümle kalıcı hale getirileceğini belirtiyor.

Enflasyonla Mücadelede İlerleme

Yapısal Dönüşüm ve Yatırımcı Güveni

Küresel belirsizliklere rağmen, Türkiye’nin güçlü yapısal avantajları olduğu ve bu sayede pozitif ayrışan ülkelerden biri olacağı dile getiriliyor.

Hükümetin amacı, mevcut dönemi yalnızca risk yönetimi olarak değil, aynı zamanda rekabetçiliği artıracak yapısal dönüşüm için bir fırsat olarak değerlendirmek.

Bu açıklamalar, Türkiye’nin ekonomik istikrarı sağlama, yatırımcı güvenini artırma ve yapısal reformlarla sürdürülebilir büyüme yaratma yönündeki hedeflerini ortaya koyuyor.